Basit öğe kaydını göster

dc.contributor.advisorDemirdöven, İsmail H.
dc.contributor.authorKaradağ Thorpe, Zübeyde
dc.date.accessioned2019-09-19T12:56:31Z
dc.date.issued2019
dc.date.submitted2019-08-29
dc.identifier.urihttp://openaccess.hacettepe.edu.tr:8080/xmlui/handle/11655/8955
dc.description.abstractWhether hate speech should be treated as a form of free speech or not is a contemporary political dilemma. Jeremy Waldron and Anthony Lewis represent opposing sides of this dilemma. Both defend the values of democracy but disagree about what these values imply in the case of hate speech. For Waldron hate speech is a form of group defamation which harms dignity and societal assurance. He argues that a democratic state has a duty to regulate hate speech to protect its citizens. Then the question becomes whether a liberal democratic state has the right to restrict speech. Lewis argues that hate speech is protected under freedom of speech which is the guarantee for a democracy. If speech is regulated by the state then democratic society would be harmed. Waldon is right about the harm in hate speech, but limiting free speech would also harm democratic society. Lewis is also right about freedom of speech as it protects democracy, but he fails seeing the harm in hate speech. Therefore it creates a dilemma. In this thesis it will be argued that hate is a moral failure of a person who reasons in a wrong and selfish way. Rather than taking hate speech as legal issue, focusing on the moral character of citizens would be more effective solution. Second, it will be argued that freedom of speech is a contract of a democratic society as it allows its citizens to be involved in the process of deliberation, no matter how aggressive or hateful it is. Hate speech law undermines the autonomy of citizen and the deliberation process in a democratic society. Third, the harm of hate speech is best seen in terms of an equity right. Equity is an ambiguous right that cannot be forced on people legally but only binds morally.tr_TR
dc.language.isoturtr_TR
dc.publisherSosyal Bilimler Enstitüsütr_TR
dc.rightsinfo:eu-repo/semantics/openAccesstr_TR
dc.rightsAttribution-NonCommercial-NoDerivs 3.0 United States*
dc.rights.urihttp://creativecommons.org/licenses/by-nc-nd/3.0/us/*
dc.subjectNefret söylemitr_TR
dc.subjectİfade özgürlüğü
dc.subjectDemokrasi
dc.subjectHakkaniyetlilik
dc.subjectKant
dc.subjectLewis
dc.subjectWaldron
dc.titleNefret Söylemi ve Şiddet İlişkisi Üzerine Jeremy Waldron ve Anthony Lewis’in Yaklaşımlarıtr_TR
dc.typeinfo:eu-repo/semantics/doctoralThesistr_TR
dc.description.ozetNefret söyleminin ifade özgürlüğü olarak ele alınıp alınmayacağı çağımızın politik bir çıkmazıdır. Jeremy Waldron ve Anthony Lewis bu çıkmazın iki karşıt tarafını temsil etmektedir. İkisi de demokratik değerleri savunurlar fakat söz konusu nefret söylemi olduğunda hangi değerlerin öncelikli olması gerektiği konusunda görüş ayrılığı yaşarlar. Waldron için, nefret söylemi insanların onurlarına ve toplumsal güvencelerine zarar veren bir tür grup karalamasıdır. Demokratik bir toplumun zorunlu koşullarını ihlal ettiği için, nefret söylemininin düzenlenmesi demokratik bir toplumun görevidir. Bu durumda soru liberal demokratik devlet biçimlerinin bazı söylem biçimlerini düzenleyip diğerlerini düzenlememe türünden bir hakka sahip olup olmadığına dönüşür. Lewis, demokratik toplumun bir güvencesi olan ifade özgürlüğünün nefret söylemini de koruduğunu ve demokratik bir devletin ifade biçimlerini düzenlemeye hakkı olmadığını savunur. Devlet ifade biçimlerini düzenlerse demokratik yapının derinden zarar görmesi söz konusudur. Birbirleriyle karşıt olan her iki görüşte haklıdır ve bir paranın iki yüzü gibidir. Buna rağmen Waldron nefret söyleminin verdiği zarar konusunda haklı olmakla bilrikte, nefret söylemi yasasına izin vererek demokratik yapının ifade özgürlüğü bakımından göreceği zararı göremez. Lewis ise ifade özgürlüğünü ve demoktarik yapıyı korumak adına nefret söyleminin verdiği zararı görmezlikten gelmektedir. Bu durum görüleceği üzere bir çıkmaz yaratmaktadır. Bu çıkmazdan çıkmanın yolu, nefret söylemi kavramını yeniden analiz etmektir. Bu tezde, Kant’ın yardımıyla birlikte, ilk olarak, nefretin, yanlış akıl yürütme ve bencillikten doğan moral bir çöküntü olduğu savunulacaktır. Nefret söylemine dair çözüm üretilirken, nefret söyleminin yasal bir konu olarak ele alınmasındansa, yurttaşın moral karakterine yoğunlaşılmasının daha etkili ve motive edici olacağı savunulacaktır. İkinci olarak, demokratik bir toplumun kontratının ifade özgürlüğü olduğu savunulacaktır. Ancak bu yolla, ne kadar agresif ve nefret dolu olursa olsun, yurttaşın demokratik tartışma süreci içine dahil olabilmesine olanak verilebilir. Nefret söylemi yasaları, demokratik bir toplumda zorunlu olarak var olması gereken tartışma sürecini ve yurttaşların otonomluğunu görmezden gelmektedir. Üçüncü olarak, nefret söyleminin ne olduğu ve içerdiği zarar, Kant’ın hakkaniyetlilik kavramı içinde yeniden tanımlanacaktır. Hakkaniyetliliğin, belirsiz bir hak olarak, insanlara hukuksal olarak dayatılamayacağı fakat moral olarak ilişkilendirebileceği savunulacaktır. Ancak bu türden yeni bir okumayla hem demokratik yapı ve ifade özgürlüğünün korunabileceği hem de nefret söyleminin verdiği zararın görülebileceği savunulacaktır.tr_TR
dc.contributor.departmentFelsefetr_TR
dc.embargo.termsAcik erisimtr_TR
dc.embargo.lift-


Bu öğenin dosyaları:

Bu öğe aşağıdaki koleksiyon(lar)da görünmektedir.

Basit öğe kaydını göster

info:eu-repo/semantics/openAccess
Aksi belirtilmediği sürece bu öğenin lisansı: info:eu-repo/semantics/openAccess