dc.contributor.advisor | Gönç, Elmas Nazlı | |
dc.contributor.author | Aslan Ağyar, Arife | |
dc.date.accessioned | 2025-04-10T11:44:36Z | |
dc.date.issued | 2025 | |
dc.date.submitted | 2025-01-14 | |
dc.identifier.citation | Aslan Ağyar, A. (2025) | tr_TR |
dc.identifier.uri | https://hdl.handle.net/11655/36759 | |
dc.description.abstract | Type 1 diabetes mellitus (T1DM) is a chronic disease that causes insulin deficiency due to autoimmune destruction of beta cells. Remission (honeymoon period) in T1DM is a temporary recovery period that begins within the first 3-6 months after diagnosis and usually lasts 6-9 months, during which insulin requirements decrease and insulin sensitivity increases. Individuals in remission during childhood have been reported to have better short-term metabolic control and fewer microvascular complications in adulthood. It has also been suggested that remission has protective effects against dyslipidemia and obesity, which are cardiovascular risk factors. However, the long-term effects of remission are still unclear. This study aims to investigate the significance of the remission period in diabetes management by examining its effects on body composition, insulin sensitivity, glycaemic control and cardiovascular risk factors in the medium-term.
The study was conducted as a retrospective cohort study of 63 children aged 5-18 years with a diagnosis of type 1 diabetes mellitus (T1DM) for at least one year between March 2022 and April 2023 at Hacettepe University, Department of Paediatric Endocrinology. Patients were divided into groups according to their remission status and compared. Remission status and duration were determined by IDAA1c score (IDAA1c ≤ 9 was considered as remission). The study examined the demographic, clinical, laboratory and anthropometric characteristics of the patients at the time of diagnosis. In addition, it examined changes in insulin sensitivity indicators, diabetic control and anthropometric measurements in three-month periods during the first year after diagnosis. The study also involved body composition analysis using the segmental multi-frequency body analyzer Tanita MC-780 MA, and cardiovascular risk factors at the last control.
Remission was achieved in 39.7% of patients in the study. The remission rates were 33.3% in girls and 46.7% in boys. The median duration of remission was 7.5 months and exit from remission occurred at the end of the first year after diagnosis. Patients in remission had lower HbA1c, insulin and IDAA1c levels and higher C-peptide and glucose/insulin ratios at diagnosis. A significant decrease in HbA1c, IDAA1c and insulin requirement was observed in the first 3-6 months after diagnosis. At follow-up, the remission group was found to have better glycaemic control and insulin sensitivity.
Patients in remission had a lower BMI SDS than those who did not go into remission. BMI SDS showed a significant increase in the first three months in both groups, continued to increase at a slower rate between the third and sixth months, and remained stable over four years. The proportion of overweight/obese patients increased from 14.3% at diagnosis to 30.2% at four years. These rates were similar between the remission and non-remission groups. BMI SDS, waist circumference SDS, FMI and FMI z-scores were lower in patients in remission during the last follow-up visit, a median of 3.3 years after diagnosis. Increased insulin sensitivity was significantly negatively correlated with body fat indicators (BMI SDS, triceps skinfold thickness, total body fat percentage, FMI z-score). In particular, the strong negative correlation between subscapular skinfold thickness SDS and insulin sensitivity indicates the impact of insulin resistance on visceral adiposity. In the medium-term, the remission group showed a protective effect on body composition, especially on adiposity.
Median triglyceride, non-HDL cholesterol levels and triglyceride/HDL ratio were lower in the remission group. There was a significant positive correlation between FMI z-score and triglycerides, VLDL, LDL, non-HDL cholesterol and triglyceride/HDL ratio. There was a strong positive correlation between subscapular skinfold thickness SDS and triglycerides, VLDL and triglycerides/HDL ratio. These data showed that the remission group had a favourable lipid profile with lower adiposity rates.
Girls in remission had lower BMI SDS, waist circumference SDS and skinfold thickness compared to girls not in remission. They also had a lower total body fat percentage. With regard to the lipid profile, it was observed that the girls in remission exhibited lower levels of triglycerides, LDL, non-HDL cholesterol, and a lower triglyceride-to-HDL ratio, whilst simultaneously demonstrating higher levels of HDL. Boys in remission demonstrated a balanced muscle and fat distribution, despite exhibiting higher BMI-SDS values. In contrast, leanness and muscle loss were observed in boys failing to go into remission. No significant differences were observed in the lipid profile. Insulin sensitivity scores were higher in patients in remission in both sexes.
In conclusion, partial remission in children with T1DM has beneficial effects on body composition, insulin sensitivity and metabolic control in the short and medium-term, remission status has different effects depending on gender, and therefore dyslipidaemia and hypertension should be screened early and treatment should be individualised according to gender differences. | tr_TR |
dc.language.iso | tur | tr_TR |
dc.publisher | Tıp Fakültesi | tr_TR |
dc.rights | info:eu-repo/semantics/closedAccess | tr_TR |
dc.subject | Tip 1 diyabet | tr_TR |
dc.subject | remisyon etkileri | tr_TR |
dc.subject | insülin duyarlılığı | tr_TR |
dc.subject | vücut kompozisyonu | tr_TR |
dc.subject | kardiyovasküler risk faktörü | tr_TR |
dc.subject.lcsh | Pediatri | tr_TR |
dc.title | Tip 1 Diabetes Mellitus Tanılı Çocuklarda Remisyon (Balayı) Döneminin İzlemde Vücut Kompozisyonu Ve İnsülin Duyarlılığı Üzerine Etkisi | tr_TR |
dc.type | info:eu-repo/semantics/doctoralThesis | tr_TR |
dc.description.ozet | Tip 1 diyabet (T1DM), otoimmün beta hücre yıkımı nedeniyle insülin eksikliğine yol açan kronik bir hastalıktır. T1DM’de remisyon (balayı), tanıdan sonra ilk 3-6 ay içinde başlayan ve genellikle 6-9 ay süren, insülin ihtiyacının azaldığı ve insülin duyarlılığının arttığı geçici bir iyileşme dönemidir. Çocukluk çağında remisyona giren bireylerde kısa vadede daha iyi metabolik kontrol sağlanırken, erişkin dönemde mikrovasküler komplikasyonların daha az görüldüğü bildirilmiştir. Ayrıca, remisyonun kardiyovasküler risk faktörlerinden dislipidemi ve obeziteye karşı koruyucu etkileri olduğu öne sürülmektedir. Ancak remisyonun uzun dönemdeki etkileri hala net değildir. Bu çalışma, remisyon döneminin orta vadede vücut kompozisyonu, insülin duyarlılığı, glisemik kontrol ve kardiyovasküler risk faktörleri üzerindeki etkilerini inceleyerek, diyabet yönetimindeki önemini incelemeyi amaçlamaktadır.
Çalışma Mart 2022-Nisan 2023 döneminde Hacettepe Üniversitesi Çocuk Endokrinoloji Bilim Dalı’nda, en az bir yıldır Tip 1 Diyabet (T1DM) tanısı olan, 5-18 yaş arasındaki 63 çocuk üzerinde retrospektif kohort olarak gerçekleştirildi. Hastalar remisyona girme durumlarına göre gruplara ayrılarak karşılaştırıldı. Remisyon durumu ve süresi, IDAA1c skoruna göre belirlendi (IDAA1c ≤ 9 olanlar remisyon olarak kabul edildi). Çalışmada hastaların tanıdaki demografik, klinik, laboratuvar ve antropometrik özellikleri, tanı sonrası bir yıllık dönemde üç aylık periyotlarla diyabetik kontrol ile insülin duyarlılık göstergeleri ve antropometrik ölçüm değişimleri ve son kontrolde bunlara ek olarak multifrekanslı segmental TANITA MC780 MA Profesyonel Vücut Analiz Tartısı (BİA) kullanılarak vücut kompozisyon analizi ve kardiyovasküler risk faktörleri incelendi.
Çalışmaya dahil edilen hastaların %39,7’si remisyona girdi. Remisyon oranları kızlarda %33,3, erkeklerde ise %46,7 idi. Remisyon süresi ortalama 7,5 ay, remisyondan çıkış ortalama tanıdan sonraki birinci yılın sonunda oldu. Remisyona giren hastaların tanıdaki HbA1c, insülin düzeyleri ve IDAA1c değerleri daha düşük; C-peptid ve glukoz/insülin oranı ise daha yüksekti. Tanıdan sonraki ilk 3-6 ayda HbA1c, IDAA1c ve insülin ihtiyacında anlamlı azalma gözlendi. İzlemde de remisyona giren grubun daha iyi glisemik kontrol ve insülin duyarlılığına sahip olduğu saptandı.
Remisyona giren hastaların VKİ SDS’si remisyona girmeyenlere kıyasla daha düşüktü. VKİ SDS her iki grupta da ilk üç ayda anlamlı bir artış gösterdi, üçüncü ile altıncı ay arasında artış yavaşlayarak devam edip dört yıl boyunca sabit kaldı. Tanı sırasında %14,3 olan fazla kilolu/obez hasta oranı, dört yılın sonunda %30,2’ye yükseldi. Remisyona giren ve girmeyen gruplar arasında bu oranlar benzerdi. Tandan ortanca 3,3 yıl sonraki son kontrolde remisyona girenlerde VKİ SDS, bel çevresi SDS değerleri, FMI ve FMI z-skoru daha düşüktü. Artan insülin duyarlılığı, vücut yağ göstergeleri (VKİ SDS, triseps cilt altı kalınlığı, toplam vücut yağ yüzdesi, FMI z-skoru) ile anlamlı negatif korelasyon gösterdi. Özellikle subskapular cilt altı kalınlık SDS’si ile insülin duyarlılığı arasındaki güçlü negatif ilişki, insülin direncinin viseral yağlanmaya etkisini göstermektedir. Orta vadede, remisyona giren grubun vücut kompozisyonunda, özellikle yağlanma açısından koruyucu etkisi görüldü.
Remisyona giren grupta ortanca trigliserid, non-HDL kolesterol değerleri ve trigliserid/HDL oranı daha düşüktü. FMI z-skoru ile trigliserid, VLDL, LDL, non-HDL kolesterol ve trigliserid/HDL oranıları arasında anlamlı pozitif ilişkili bulundu. Subskapular cilt altı kalınlığı SDS’si ile trigliserid, VLDL ve trigliserid/HDL oranı arasında güçlü pozitif ilişki sergilendi. Bu veriler, remisyona giren grubun daha düşük yağlanma oranlarıyla lipid profili açısından olumlu bir seyir izlediğini gösterdi.
Remisyona giren kızlar, remisyona girmeyenlere kıyasla daha düşük VKİ SDS, bel çevresi ve deri kıvrım kalınlıklarına sahipti. Ayrıca, bu grupta yağ oranları da daha düşüktü. Lipid profili açısından, remisyona giren kızlarda trigliserid, LDL, non-HDL kolesterol düzeyleri ve trigliserid/HDL oranı daha düşük, HDL düzeyleri ise daha yüksekti. Remisyona giren erkekler, yüksek VKİ SDS değerlerine rağmen dengeli kas ve yağ dağılımına sahipken, remisyona girmeyen erkeklerde zayıflık ve kas kaybı gözlendi. Lipid profili açısından anlamlı fark bulunmadı. Her iki cinsiyette de remisyona girenlerde insülin duyarlılığı skorları daha yüksekti.
Sonuç olarak, T1DM’li çocuklarda parsiyel remisyon dönemi, kısa ve orta vadede vücut kompozisyonu, insülin duyarlılığı ve metabolik kontrol üzerinde olumlu etkiler sağlamakta, remisyon durumu cinsiyete bağlı olarak farklı etkiler göstermekte ve bu nedenle dislipidemi ile hipertansiyonun erken dönemde taranması ve tedavinin cinsiyet farklılıklarına göre kişiselleştirilmesi gerekmektedir. | tr_TR |
dc.contributor.department | Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları | tr_TR |
dc.embargo.terms | 6 ay | tr_TR |
dc.embargo.lift | 2025-10-13T11:44:36Z | |
dc.funding | Yok | tr_TR |
dc.subtype | medicineThesis | tr_TR |