Basit öğe kaydını göster

dc.contributor.advisorSelmanpakoğlu, Ceren
dc.contributor.authorBilmez, Gamze
dc.date.accessioned2021-03-04T11:04:46Z
dc.date.issued2021
dc.date.submitted2021-01-27
dc.identifier.citationBilmez, Gamze. (2021). 'Ben' ve Mekânsız 'Öteki-Ben' Çatışmasında Ortaya Çıkan Sanatsal Gel-Gitler. Yüksek Lisans Tezi. Hacettepe Üniversitesi, Güzel Sanatlar Enstitüsü. Seramik Anasanat Dalı. Ankara.tr_TR
dc.identifier.urihttp://hdl.handle.net/11655/23515
dc.description.abstractThe subject is defined as the individual positioned opposed to the object and the conveyor of consciousness (Cevizci, 2011, s. 344). In order to clearly define what subject is or any concept, an opposite concept is required. The opposing concepts complement each other. In order for the subject to exist, this opposition finds its response in the object. In other words, the opposite of the subject is the object. The self is formed when the subjects look at the object to identify themselves. At the same time, through their self they acquire an identity in society. Freud explains the stages of this formation with ego-ideal and ideal-ego concepts. The ideal-ego defines ‘me’ as the subject which they desire to become, whereas the ego-ideal is subject’s identification with the place where they are being observed and look at their self (Žižek, 2015, s. 121). When the subject enters society, they aspire to return to their imaginative ego. However, society intends the subject to stay in this structure, which Lacan calls the Symbolic order, that has been constructed for them. From this point on, the subject falls into indecisive-ness, thus the other side of “me” emerges within the subject. In this research, this other-me, which is insatiable, unsatisfied and, always remains at a desiring state, is defined as Voracious-me. The dissatisfaction of Voracious-me derives from the unwillingness to belong. The concept of belonging is related to space, in other words being affiliated to a place. If one wants to leave of belonging, then this place must also be displaced. When the con-cepts of space and displacement are examined as such, it is comprehended that; every space is actually reachable, all places are a space and, when the displacement is also de-fined through ‘place’, then displacement must be impossible. Therefore, subject’s Vora-cious-me side, which is always in the desiring state, is continuously positioned where desires displacement. These phenomena have been transferred artistically through ceramic sculpture, installa-tion, drawing, video and photography works. In these works, the subject's staying in-between me and Voracious-me, their tides, desire to leave have been depicted through duality, opposition, limit and movement portrayals. Thus, the act of going not being ma-terialized and the desire for displacement always remaining in the position of desire are conveyed through artistic tides.tr_TR
dc.language.isoturtr_TR
dc.publisherGüzel Sanatlar Enstitüsütr_TR
dc.rightsinfo:eu-repo/semantics/openAccesstr_TR
dc.subjectÖznetr_TR
dc.subjectNesnetr_TR
dc.subjectBellektr_TR
dc.subjectİdeal-egotr_TR
dc.subjectObur-bentr_TR
dc.subjectKimliktr_TR
dc.subjectMekântr_TR
dc.subjectYertr_TR
dc.subjectYersizleşmetr_TR
dc.subject.lcshN- Güzel sanatlartr_TR
dc.title'Ben' Ve Mekânsız 'Öteki-Ben' Çatışmasında Ortaya Çıkan Sanatsal Gel-Gitlertr_TR
dc.typeinfo:eu-repo/semantics/masterThesistr_TR
dc.description.ozetÖzne, kendisini nesnenin karşısına koyan ve bilincin taşıyıcısı olarak bilinen birey olarak ta-nımlanmaktadır (Cevizci, 2011, s. 344). Öznenin daha net tanımlanabilmesi için veya bir kavramın daha net tanımlanabilmesi için, kavramın karşıtına ihtiyaç duyulmaktadır. Karşıt kavramlar birbirilerini tamamlamaktadır. Öznenin olabilmesi için bu karşıtlık nesnede karşılık bulmaktadır. Diğer bir deyişle öznenin karşıtı nesnedir. Özne, kendisinin tanımlanması için nesneye baktığında benliği oluşmaktadır. Aynı za-manda benliği sayesinde toplum içerisinde bir kimliğe sahip olmaktadır. Bu oluşumun evrelerini Freud ego-ideali ve ideal-ego kavramlarıyla açıklar. İdeal-ego, öznenin olmak istediği ‘ben’ anlamına gelmekte, ego-ideali ise öznenin kendisini gördüğü ve kendisine baktığı yerle özdeşleşmesidir (Žižek, 2015, s. 121). Toplum içerisine giren özne, imgesel egosuna geri dönmeyi hedeflemektedir. Fakat toplum, onun için oluşturduğu, yani La-can’ın Simgesel düzen olarak adlandırdığı düzende kalmasını istemektedir. Buradan iti-baren kararsızlığa düşen öznenin içerisinde, ben’in diğer tarafı ortaya çıkmaktadır. Bu araştırmada, bu öteki-ben’e; doymak bilmeyen, doyumsuz olan, yani hep arzu halinde kalan bir durum olarak Obur-ben tanımının yapılması önerilmektedir. Obur-ben’in do-yumsuzluğu, bir aidiyet ve tanımlanmışlık istememesinden kaynaklanmaktadır. Aidiyet kavramı mekânla ilişkilidir, yani bir ‘yer’e ait olma durumudur. Bir aidiyetten çıkmak isteniyorsa, o halde o yerin de yersizleştirilmesi gerekmektedir. Buna göre, mekân ve yersizleşme kavramları incelendiğinde, her mekânın aslında ulaşılabilir oldu-ğuna, her yerin birer mekân olduğuna ve nihayet yersizleşme de ‘yer’ üzerinden tanım-landığından yersizleşme durumunun mümkün olmadığı sonucuna ulaşılmaktadır. Bu ne-denle, Obur-ben olarak tanımlanan öznenin arzu durumunda kalan tarafı hep yersizleşme arzusu içinde kalmak durumunda olan ben’dir. Bu olgular seramik heykel, yerleştirme, çizim, video ve fotoğraf çalışmaları ile sanatsal olarak aktarılmaya çalışılmıştır. Bu çalışmalarda, öznenin ben ve Obur-ben arasında kalması, gelgitleri, gitme arzusu; ikilik, karşıtlık, sınır ve hareket tasvirleri üzerinden betimlenmiştir. Böylece gitme eyleminin gerçekleşememesi ve yersizleşme arzusunun hep bir arzu konumunda kalması sanatsal gelgitler üzerinden işlenmiştir.tr_TR
dc.contributor.departmentSeramik ve Camtr_TR
dc.embargo.termsAcik erisimtr_TR
dc.embargo.lift2021-03-04T11:04:47Z
dc.fundingYoktr_TR
dc.subtypepresentationtr_TR


Bu öğenin dosyaları:

Bu öğe aşağıdaki koleksiyon(lar)da görünmektedir.

Basit öğe kaydını göster