Show simple item record

dc.contributor.advisorAksoy Alp, Eylem
dc.contributor.authorAtay, İlkay
dc.date.accessioned2021-05-25T09:07:28Z
dc.date.issued2021
dc.date.submitted2021-04-22
dc.identifier.citationAtay, İlkay (Sosyal Bilimler Enstitüsü, 2021)tr_TR
dc.identifier.urihttp://hdl.handle.net/11655/23683
dc.descriptionDans notre étude, nous sommes partis de l’hypothèse que le narrateur de Citadelle parle avec deux voix différentes, celle du fils et du père, et que la conception architectonique de l’œuvre illustre une structure dialogique que nous avons tenté d’étudier selon une approche narratologique et polyphonique en deux volets qui constituent les deux parties de notre mémoire.tr_TR
dc.description.abstractCitadelle is a work by Antoine de Saint-Exupéry, which illustrates the characteristics of the interwar period literature concerning la condition humaine and anticipates the main themes of existentialist philosophy of the postwar period. The influence of the First World War on literature and philosophy appeared in the form of a deep mistrust towards the humanist values that had existed since the Renaissance. Citadelle is a work in search of new values through a pursuit of a new language. What differs Citadelle from those individual pursuits that we observe in author's contemporaries is his effort to build a universal system of values, not through an orthodox dogmatism, but through a polyphony of a heterodox nature. In our study, we set out from the hypothesis that the narrator speaks with two different voices, the voice of the son and of the father, and that the architectonic design of the work presents a polyphonic structure which we have sought to study in accordance with narratological and dialogical approaches in two parts which constitute the two parts of our thesis. In the first part of our study, we analyzed the narratological forms in relation to the dialogism. Through the narrative categories of Gérard Genette, we tried to show that the anomalies concerning the narrator type and the timelessness are pointers of plurality of voices. Citadelle, being a deep investigation on the language’s itself in addition to having a fictional context, offers us three different utterances produced by the narrator. We observed that these utterances belong to three different narrative levels, which are (1) the particular utterance in the diégèse, (2) the universal utterance in the moment of narration, and (3) the metalinguistic utterance performing a linguistic investigation at the metatext level. We analyzed the alterations of focalization and discovered that the polymodality deriving from the autobiographical form plays an essential role in the production of these alterations. Additionally, we saw that multiple internal focalizations occur in certain situations during the speaker changes in the diégèse and observed in what way this kind of focalization contributes to the dialogical polyphony. In the second part, we applied a polyphonic and dialogical analysis according to the theory of dialogical polyphony of Mikhail Bakhtin. First, we discussed the dialogism under two separate sections: interdiscursive and interlocutive. In the analysis of the interdiscursive one, we probed the way in which the dialogical relations between the literary genres collide with each other on the object of discourse and determine the architectonic design of the work. We saw that the conception of the world as a grotesque body structures the relationship between general (universal) and individual (particular) discourses in the work. As for the interlocutive dialogism, it was treated in our study according to two distinct axes: the vertical and horizontal. On the vertical axis, we observed the overlap of two different points of view representing the universal (the top) and the particular (the bottom) in the same word; while on the horizontal axis, we searched for the indications of the intertwining of the discourses that belong to the characters responsible of the plurality of voices in the social context. Through these analyses, we identified different forms of the orientation towards the other’s word. Our objective was to test the possibility of a universal discourse that does not establish a dogmatic hegemony over the meaning despite its authoritarian character. We have observed that the narrator's discourse in Citadelle allows for a plurality of particular values, despite the fact that the same discourse is the source of production of a universal meaning. Thus, we have concluded that universal discourses producing great metanarratives do not necessarily have to be conceived in a monological way. We are considering this literary work, Citadelle, as an attempt to create an original alternative to mistico-political discourses that resist modernity and market an aspiration of returning to old values, which is one of the biggest problems today. We believe that our study may provide new horizons for fields such as literature, linguistics, sociology, and political sciences.tr_TR
dc.language.isofratr_TR
dc.publisherSosyal Bilimler Enstitüsütr_TR
dc.rightsinfo:eu-repo/semantics/openAccesstr_TR
dc.subjectAntoine de Saint-Exupérytr_TR
dc.subjectCitadelletr_TR
dc.subjectMikhail Bakhtinetr_TR
dc.subjectGérard Genettetr_TR
dc.subjectNarratologietr_TR
dc.subjectPolyphonietr_TR
dc.subjectDialogismetr_TR
dc.subjectChronotopetr_TR
dc.subjectHétéroglossietr_TR
dc.subjectCorps Grotesquetr_TR
dc.subject.lcshP- Dil ve edebiyattr_TR
dc.subject.lcshFiloloji. Dilbilim.tr_TR
dc.subject.lcshFransa edebiyatıtr_TR
dc.titleLa polyphonie narrative dans Citadelle d'Antoine de Saint-Exupérytr_TR
dc.typeinfo:eu-repo/semantics/masterThesistr_TR
dc.description.ozetAntoine de Saint-Exupéry’nin Kale adlı eseri, iki savaş arası edebiyatın insanlık durumuna yönelik temel niteliklerini bünyesinde taşıdığı gibi savaş sonrası varoluşçu felsefenin de ana izleklerini adeta öncelemektedir. Birinci Dünya Savaşının edebiyat ve felsefedeki yansıması, Rönesans’tan beri süregelen hümanist değerlere yönelik derin bir kuşku şeklinde ortaya çıkmıştır. Bu dönemin ürünü olan Kale, yeni bir dil aracılığıyla yeni değerlerin arayışına çıkan bir eserdir. Kale’yi, yazarın çağdaşlarında rastladığımız bireysel arayışlardan farklı kılan, Saint-Exupéry’nin, yeni bir evrensel değerler sistemi inşa etmeye yönelmesi ve bunu Ortodoks bir dogmatizm ile değil, tabiatı gereği heterodoks olan bir çokseslilik vasıtasıyla yapmaya çabalamasıdır. Çalışmamızda, eserdeki anlatıcının, oğul ve babaya ait olmak üzere iki farklı sesle konuştuğu ve eserin arşitektonik tasarımının çoksesli söyleşimsel bir yapı sunduğu varsayımından yola çıktık. Tezimizin iki ana bölümünü oluşturan analizleri anlatıbilimsel yaklaşım ve söyleşimsel yaklaşım başlıkları altında topladık. Birinci bölümünde, eserdeki söyleşimselliği yakından ilgilendiren anlatı yapılarını analiz ettik. Gérard Genette’in anlatıbilim kategorilerine başvurarak, anlatıcı tipinin ve eserdeki zamansızlığın sergilediği anomalilerin çokseslilikten kaynaklandığını göstermeye çalıştık. Kurmaca bir bağlama sahip olmanın yanı sıra dilin kendisi üzerine de derinlemesine bir soruşturma gerçekleştiren anlatıda, anlatıcının üç farklı sözcelem ürettiğini tespit ettik: öykü düzlemindeki tikel sözcelem, anlatılama ediminin gerçekleştiği düzlemdeki tümel sözcelem ve üstmetin [métatexte] düzlemindeki kendi kullandığı dili sorgulayan sözcelem. Odaklanmaların uğradıkları alterasyonları analiz ettik ve otobiyografik biçimden ileri gelen çok-kipliliğin bu alterasyonlarda belirleyici bir rol oynadığını tespit ettik. Ayrıca öykü düzlemindeki konuşmacı değişimlerinde bazı özel koşullar içinde çoklu içsel odaklanmaların ortaya çıkabildiğini ve bu odaklanma türünün diyalojik çoksesliliğe olan katkılarını gözlemledik. Çalışmamızın ikinci bölümünde, söyleşimsel çoksesliliği söylemler arası ve konuşmacılar arası olmak üzere iki ayrı başlık altında ele aldık. Söylemler arası çoksesliliği incelerken, türler arası söyleşimsel ilişkilerin söylem nesnesinde nasıl çarpıştıklarına ve eserin arşitektonik tasarımını nasıl belirlediklerine yakından baktık. Dünyanın grotesk beden olarak kavranışının eserdeki evrensel (tümel) ve bireysel (tikel) söylemler arasındaki ilişkiyi yapılandırdığını gördük. Konuşmacılar arası çokseslilik ise çalışmamızda dikey ve yatay olmak üzere iki ayrı eksende ele alındı. Dikey eksende aynı sözce içinde tümeli (yukarıyı) ve tikeli (aşağıyı) temsil eden iki farklı bakış açısının üst üste binmesini gözlemlerken, yatay eksende toplumsal yapıdaki çoğulluğu oluşturan karakterlerin seslerinin birbirlerinin sözcelerinde yankılanışını inceledik. Bu dikey ve yatay analizler aracılığıyla ötekinin sözüne yönelme biçimlerini tespit etmiş olduk. Amacımız, otoriter olduğu hâlde anlam üzerinde dogmatik bir egemenlik kurmayan evrensel bir söylem ihtimalinin ne kadar mümkün olduğunu incelemekti. Kale’deki anlatıcı söyleminin, tümel bir anlam ürettiği hâlde tikel değerler çoğulluğuna izin verdiğini gözlemledik. Böylece üst-anlatılar üreten evrensel bir söylemin teksesli tasarlanmak zorunda olmadığına tanıklık ettik. Kale adlı eseri, günümüzün de en büyük sorunlarından olan, eski değerlere geri dönüş özlemi pazarlayan, modernite karşıtı mistik-politik söylemlerin karşısına özgün bir seçenek çıkarma girişimi olarak görüyoruz. Çalışmamızın edebiyat, dilbilim, toplumbilim ve siyasi bilimler gibi alanlara ufuk açıcı veriler temin edebileceğine inanıyoruz.tr_TR
dc.contributor.departmentFransız Dili ve Edebiyatıtr_TR
dc.embargo.termsAcik erisimtr_TR
dc.embargo.lift2021-05-25T09:07:28Z
dc.fundingYoktr_TR


Files in this item

This item appears in the following Collection(s)

Show simple item record