Show simple item record

dc.contributor.advisorDinçer, Kurtuluş
dc.contributor.authorÇağlıyan, Çağdaş Emrah
dc.date.accessioned2024-02-09T07:40:25Z
dc.date.issued2024-02-04
dc.date.submitted2024-01-19
dc.identifier.citationAPAtr_TR
dc.identifier.urihttps://hdl.handle.net/11655/34582
dc.description.abstractFacing the finiteness of ourselves and everything that is open to our senses is an important reason why we resort to the idea of an Eternal existence and try to connect this idea to a permanent essence behind temporary things. The way we encounter this finiteness determines the general attitude we adopt in our earthly life. If our aim when referring to the infinite is not just to ease ourselves but to try to understand our position in eternity, it will be inevitable for us to question the nature of the freedom we have. What we end up with is that we often associate freedom with necessity. In this regard, our effort to see the universal principle behind individual things and facts forms the basis for our understanding of the coexistence of the finite and the eternal. It can be seen in the history of thought that the tendency adopted at moments when the finite and the eternal are grasped in unity is common. In these thoughts, the effort to reach a total perspective is essential. For this reason, the individual is always grasped from the universal principle it contains. Only such a tendency paves the way for us to evaluate the phenomena that are subject to become and vanish within a general context and make them meaningful. Moreover, in line with the same tendency, perceiving our individual existence in the context of its relationship with the Totality will make an actual freedom possible for us. Once we reach such an understanding, the rigid distinction we assume between freedom and solid determination disappears. The more we see the necessity in our way of being, the easier it is for us to affirm this existence. In this context, in our study, we will include the moments in the history of thought that justify this affirmation, and we will especially draw attention to the basic similarities they contain in this regard. Our research has shown that thoughts on this subject have a common basis at certain points, regardless of place and time, from ancient Eastern Thought to Ancient Greek Philosophy, from the beginning of Modern Philosophy to 19th Century German Philosophy. We will try to show this basis in our work. Because we can only realize that our finite and individual side will have an actual value within the Eternal Whole, only to the extent that we see these basis. Our understanding of this issue paves the way for us to affirm our own existence, regardless of the place and period in which we live, and thus achieve an actual power. Our aim in our study is to contribute to such an affirmation.tr_TR
dc.language.isoturtr_TR
dc.publisherSosyal Bilimler Enstitüsütr_TR
dc.rightsinfo:eu-repo/semantics/openAccesstr_TR
dc.subjectSonlutr_TR
dc.subjectSonsuztr_TR
dc.subjectÖzgürlüktr_TR
dc.subjectZorunluluktr_TR
dc.subjectHinduizmtr_TR
dc.subjectSpinozatr_TR
dc.subjectSchopenhauertr_TR
dc.subject.lcshFelsefe (Genel)tr_TR
dc.titleKadim Doğu Düşüncesinden Schopenhauer'e Sonlu ve Sonsuz İlişkisi Bağlamında Zorunlu Belirlenim Olarak Özgürlüktr_TR
dc.typeinfo:eu-repo/semantics/doctoralThesistr_TR
dc.description.ozetKendimizin ve duyularımıza açık olan her şeyin sonluluğuyla yüzleşmemiz, Sonsuz bir varlık tasarımına başvurmamızın ve bu tasarımı gelip geçici olan şeylerin ardında kalımlı bir öze bağlamaya çalışmamızın önemli bir nedenidir. Bu sonluluğu karşılama biçimimiz, dünyevi yaşamımızda benimsediğimiz genel tutumu da belirler. Sonsuz olana başvururken amacımız yalnızca kendimizi rahatlatmak değil de sonsuzluk içindeki konumumuzu idrak etmeye çalışmaksa, sahip olduğumuz özgürlüğün mahiyetini sorgulamamız kaçınılmaz olacaktır. Bunun sonucunda varılan yer ise, genellikle özgürlüğün zorunlulukla bağdaştırılması olur. Bu doğrultuda, tikel şeylerin ve olguların ardındaki tümel ilkeyi görmeye çabalamamız, sonlu olan ve Sonsuz olanın bir aradalığını kavramamıza temel oluşturur. Düşünce tarihinde görülmektedir ki, sonlu ve Sonsuz olanın birlik içinde kavrandığı uğraklarda benimsenen eğilim, genellikle ortaktır. Bu düşüncelerde, bütüncül bir bakış açısına erişme çabası esastır; bu nedenle tikel olan, her zaman barındırdığı tümel ilke çerçevesinde kavranır. Ancak böyle bir eğilim, oluş ve bozuluşa tabi olan olguları genel bir çerçeve içinde değerlendirip anlamlı kılmamıza zemin hazırlar. Üstelik yine aynı eğilim uyarınca bireysel varoluşumuzu Bütün ile olan ilişkisi bağlamında idrak etmemiz, bizim için edimsel bir özgürlüğü olanaklı kılacaktır. Böyle bir kavrayışa ulaştığımızda, özgürlük ve zorunlu belirlenim arasında varsaydığımız katı ayrım ortadan kalkar; var olma biçimimizdeki zorunluluğu gördüğümüz ölçüde bu varoluşu olumlamamız kolaylaşır. Bu bağlamda, çalışmamızda, düşünce tarihinde bu olumlamayı gerekçelendiren uğraklara yer verilecek ve özellikle onların bu konuda içerdiği temel benzerliklere dikkat çekilecektir. Araştırmalarımız göstermiştir ki, bu konudaki düşünceler, kadim Doğu Düşüncesinden Antik Yunan Felsefesine, Modern Felsefenin başlangıç döneminden 19. Yüzyıl Alman Felsefesine, yer ve zaman fark etmeksizin, belirli noktalarda ortak temele sahiptir. Çalışmamızda bu temeli göstermeye çalışacağız. Çünkü, sonlu ve tikel yanımızın ancak Sonsuz Bütün içerisinde edimsel değere sahip olacağını, ancak bu temelleri gördüğümüz ölçüde idrak edebiliriz. Bu konudaki idrakimiz ise, yaşadığımız yer ve dönem fark etmeksizin kendi varlığımızı olumlamamıza ve böylece edimsel bir güce ulaşmamıza zemin hazırlar. İşte, çalışmamızda amaçladığımız, böyle bir olumlamaya katkı sunmaktır.tr_TR
dc.contributor.departmentFelsefetr_TR
dc.embargo.termsAcik erisimtr_TR
dc.embargo.lift2024-02-09T07:40:25Z
dc.fundingYoktr_TR


Files in this item

This item appears in the following Collection(s)

Show simple item record