İktisat Bölümü E-Kitap Koleksiyonu
https://hdl.handle.net/11655/342
2024-03-29T05:27:23Z50.Yılında Hacettepe İktisat
https://hdl.handle.net/11655/11832
50.Yılında Hacettepe İktisat
Akkoyunlu Wigley, Arzu; Attar, M.Aykut; Mıhçı, Hakan; Özel, Hüseyin
Kendini değiştirmenin ne kadar güç olduğunu düşünürsen, başkalarını değiştirmede şansının ne kadar az olduğunu anlarsın. Voltaire
Doğum günleri, bireyler açısından olduğu kadar ve belki de onlardan daha fazla, kurumlar için önemlidir. Kurumsallaşmanın sancılı ve kimi zaman şiddet ve tasfiyelere kadar varan gelgitlerle yaşandığı süreçlerden geçere- ağır aksak ilerlediği; süreklilik, geleneksellik, liyakat, değerbilirlik ve güvenilirlik gibi kavramlara yeterli önemin atfedilmediği bir toplumsal yapıda, bu durum daha da büyük bir hayatiyet kazanmaktadır. Söz konusu toplum- yapı Türkiye, bahsi geçen kurumsallaşma süreci de eğitim sistemimiz ve üniversiteler olduğunda meramımız belki daha kolay anlaşılabilir.
Türkiye'deki üniversite sisteminin geçmişi, Batı dünyasıyla karşılaştırıldığında, oldukça yenidir. YÖK verilerine göre, 2017 yılında Türkiye'deki devlet ve vakıf üniversitelerinin toplam sayısı 184'e ulaşmıştır (yok.gov.tr). Sayısal anlamda son on yıllarda yaşanan bu muazzam gelişmeye rağmen (bu gelişme hızının nedenlerini ve ortaya çıkardığı sonuçları tartışmaya burada girmiyoruz), bırakalım 7-8 yüzyıllık geçmişe sahip Batı kökenli efsanevi muadil kurumlan, Türkiye'deki en köklü ve prestijli üniversitelerin kesintisiz tarihi 100 yıla bile yaklaşmaktan uzaktır. Ülkemizdeki en eski (kendine özgü) üniversite geçmişine sahip gözüken İstanbul Üniversitesi'ni dışarıda tutarak, Ankara Üniversitesinin kuruluşunun üzerinden 71, ODTÜ'nün 61, Boğaziçi Üniversitesinin ise henüz 46 yıl geçtiğini anımsatırsak, içinde yer aldığı üniversiteyle birlikte aynı yıl doğum gününü kutlayan bir akademik birimin yerel kurumsal tarih açısından önemi, daha açık olarak ortaya çıkar.Sözü biraz dolandırarak da olsa Hacettepe Ekonomi/İktisat Bölümünün 50. kuruluş Yıldönümünün önemine getirmeye çalışıyoruz. Kuruluşununüzerinden yarım asır geçmiş olan üniversitelerin sayısının bir elin parmaklarıyla sınırlı olduğu bir ülkede, kuruluşunun 50. yılını kutlayan bir akademik bölüm olmak önemlidir ve üzerinde düşünülmeyi hak etmektedir. Bu kitabın temel amaçlarından birisi de budur: Hacettepe Üniversitesi İktisat Bölümünün 50. kuruluş yılının ne anlama geldiğini ana hatlarıyla sorgulamak. Bunu yaparken de, doğrudan bir inceleme/araştırmaya girişmektense kurumun oluşumuna ve gelişimine katkıda bulunan temel unsurların/öznelerin görüşlerine başvurmayı tercih ediyoruz. Dolayısıyla, bu çalışmadan ortaya çıkan temel bulgular, kitabın derleyenlerinin öznel görüşleri olmaktan çok, kolektif bir çabanın ürünü olarak ele alınmayı bekliyor.
Bu çalışmanın amaçlarından bir diğerini de, yukarıda değindiklerimizle bir miktar çelişir gibi gözüken bir ifadeyle, Hacettepe Üniversitesi İktisat Bölümünün kurumsallaşma çabalarına bir katkı olarak da dile getirmemiz mümkündür. Evet, Hacettepe İktisat ülkedeki en eski ve köklü akademik kurumlardan biridir. Ancak gerek ülke gerekse üniversite düzeyindeki kurumsallaşma süreçlerinde karşılaşılan sorunlardan da bütünüyle bağımsız değildir. Farklı bir anlatımla, ulusal düzeyde ve karşılaştırmalı olarak oldukça gelişkin bir kurum olmakla birlikte, uluslararası düzeyde henüz olgunlaşma aşamalarına yeni yeni ulaşan bir akademik kurum olarak gözükmektedir. Bu çerçevede, kayıtlara geçen veya arşivlenmiş belge ve bilgilere bile erişme konusunda çeşitli güçlüklerle karşılaşılabilmekte ve bu güçlükler de sağlıklı bir kurum tarihinin ortaya çıkartılmasını engelleyebilmektedir. Biz, bu çalışmayla. kurumun 50 yıllık geçmişinin genel bir bilançosunu çıkartmayı hedeflemekteyiz. Bunu bir yandan kurumda görev almış öğretim üyelerinin ve mezunlarının görüşlerinden, diğer yandan da elimizdeki mevcut bilgilerin derlenmesinden hareketle yapmaya çalışıyoruz. Bu bilançonun "eksiksiz" ve kurumsal tarihin "tüm yönlerini" kapsayıcı tarzda olduğu iddiasını taşımıyoruz. Aksine bu çalışmanın farklı alanlarda tespit edebildiğimiz eksikliklerin: yetersizliklerini yeri geldiğinde belirtmekten kaçınmıyoruz. Yine de, gelecek nesiilerin ve derinlemesine yürütülecek ileri düzeydeki çalışmaların kullanılabileceği toplu bir malzeme oluşturma hedefine sahip olduğumuzu belirtebiliriz. Ek olarak, kurumu oluşturan öznelerin bir kısmını bu kitap çerçevesinde bir araya getirerek ortak bir kurum kültürünün oluşumuna da katkı sunmayı hedefliyoruz.
Bu noktada çalışmanın kısıtları üzerinde kısaca durmamız yararlı olabilir. öncelikle böylesi bir çalışmanın ilk taslağının az sayıdaki insanla bir- _»:e oluşturulmaya başlandığı günler ile kitabın ortaya çıkışı arasında 9 ay z z bu kapsamdaki bir çalışma için oldukça kısa olarak nitelendirilebilecek :.: surenin geçtiğini belirtmemiz gerekir. Kitabın, Bölümün 50. kuruluş yılı : Lan 2017 sonlanmadan baskıya verilme çabası ve isteği, hem kimi belgelere ulaşabilmemizi sınırlamış, hem de yeterince görüş alabilmemizi zorlaştırmıştır. Buna rağmen, derlediğimiz görüş ve belgelerin başlangıç öngörüle- -ımizin çok ötesine geçtiğini belirtmeden ilerlemeyelim. Daha geniş bir zaman diliminde çalışma fırsatına sahip olabilseydik ("Türkün aklı sonradan ir .ır atasözü bize özgü kurumsal sorunları özetler ve bizlerin de bu kalıtsal 5orunlardan azade olmadığımızı gösterir niteliktedir), muhtemeldir ki bu- îunkünden daha kapsamlı ve daha sağlıklı, mükemmel bir belge kümesine Yaşabilir, aktarılan görüşleri daha fazla çeşitlendirebilirdik. Neyse, "zararın neresinden dönülse kârdır."
İkinci kısıtımız kuruma katkıda bulunmuş akademiklere ve mezunlarımıza yönelik yaptığımız yazı/görüş iletme çağrılarıyla ilgilidir. Akademik- İere/Hocalarımıza yönelik çağrımız toplamın tamamına değilse bile önemli bir kesimine ulaşırken, mezunlara yönelik çağrımız sınırlı iletişim kanalları nedeniyle toplamın ancak çok sınırlı bir kesimine ulaşabilmiştir. Buna rağmen, ilerleyen bölümlerde okuyacağınız gibi, çalışmanın ana gövdesini oluşturan 80 civarında farklı hoca ve mezun görüşü/yazısı buraya yansıyabilmiş- tir. Bu görüşler niceliksel anlamda belki "büyük resmi" göstermekte yetersiz kalabilir. Yine de, genel eğilimleri yansıtması açısından yeterli olabileceği görüşündeyiz.
Bu çerçevede çağrılarımız doğrultusunda bize gönderilen yazıların tamamının, yazıma yönelik ufak düzenlemeler hariç olmak üzere, neredeyse hiç bir müdahaleye uğramadan kitaptaki yerlerini aldığını belirtelim. Dolayısıyla bu kitap ve ortaya çıkan genel değerlendirme sadece bizlerin değil, tüm katkıda bulunanların ortak ürünü olarak görülmelidir. Kısaca, bize gelen yazılar olmasaydı bu kitap da olmazdı. Kitap, 50 yılda kurumun akademik anlamda nereden nereye geldiğini değerlendiren sonuç yazısıyla son buluyor. Bu kapsamda ünlü düşünür Voltaire'in bu Sunuşun başlangıcında alıntıladığımız sözleri insanın aklına bir kez daha geliyor. Değişimin kabulü, sadece insanlar açısından değil, kurumlar açısından da "değiştirme olasılığının" olmazsa olmazı gibi gözüküyor. Bu açıdan bakıldığında, kurumun ilk 50 yılındaki değişim serüveninin önümüzdeki 50 yıllarda da devam edeceğini söyleyebiliriz. Ama önce bitirmekte olduğumuz ilk 50 yılın hikayesine geri dönelim
2018-01-01T00:00:00ZKadına Yönelik Şiddetin Ekonomi Politiği
https://hdl.handle.net/11655/10834
Kadına Yönelik Şiddetin Ekonomi Politiği
Güler Aydın, Derya; Öztürk,Aslıhan Burcu; Karaçay,Hatice; Çokça,Nilgün; Atmaca,Ayşe Ömür; Çaylı Rahte,Emek; Akkoyunlu Wigley,Arzu; Sert,Özlem
Bu derleme kitaptaki yazılar Hacettepe Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Kadın Platformunun 5 Mart 2012 tarihinde, Dünya Emekçi Kadınlar Günü dolayısıyla düzenlediği panelde sunulan ve sonrasında yazarların geliştirip derinleştirdikleri çalışmalarından oluşmaktadır. 2010 yılında bir grup kadın akademisyen tarafından faaliyetlerine başlayan İİBF Kadın Platformunun amacı, fakültedeki kadınların yaşadığı sorunları çözebileceği ortak bir zemin oluşturmak, dayanışma gücünü artırmak ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğini ortadan kaldırmaya yönelik faaliyetlerde bulunmak şeklinde sıralanabilir. Bugüne kadar, 25 Kasım (Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü) ve 8 Mart (Dünya Emekçi kadınlar Günü) tarihlerini izleyen haftalarda kadına yönelik pek çok sorunun tartışıldığı akademik faaliyetlerini sürdüren platform, atölye çalışmaları ile kadın öğrencilerin toplumsal cinsiyet farkındalığının artmasına katkı sağlamaktadır.
2015-01-01T00:00:00ZDarwin ve Evrimsel İktisat Sempozyumu
https://hdl.handle.net/11655/9477
Darwin ve Evrimsel İktisat Sempozyumu
Kaymak, Muammer; Şahinöz, Ahmet
İngiliz doğa bilimci Charles Darwin'in 1859 yılında yayınlanan Türlerin Kökeni adlı eseri bibimin ilerlemesinde, 17. yüzyıl bilim devriminin açtığı çığırı tamamlayan önemli bir rol oynadı. 17. yüzyıl bilim devrimi fiziksel evrenin işleyiş yasalarını ortaya koyarken, Darwin'in eseri, canlılar dünyasındaki değişiminin dayandığı yasaları formüle ediyordu. Bu eserde ortaya konulan düşünceler, yalnızca doğa bilimlerinde değil, toplumsal ve beşeri bilimler alanında da etkili bir referans çerçevesi olarak benimsendi. Elbette, Darwin'in evrim teorisi ile toplumsal ve beşeri bilimler arasındaki ilişki sorunsuz bir ilişki değildi. Örneğin, Darwin'in evrim teorisine dayanarak ırkçılığı ve toplumsal eşitsizlikleri meşrulaştırmaya çalışan kimi girişimlere de tanık olundu. Bu tür yaklaşımlardan Darwin'in sorumlu tutulamayacağı açıktır. Darwin, doğa bilimcisi olarak çalışmalarını biyolojik evrimin dayandığı mekanizmaları açıklamakla sınırlı tutmuştur. Ancak teorisinin açıklama yeteneği, bütünsel bir model arayışı içindeki toplumsal ve beşeri bilimlere her zaman çok çekici görünmüştür. Evrimsel iktisat anlayışı da, iktisat biliminin me-kanistik kabullere dayanan yerleşik yorumunun yetersizliği karşısında iktisatçıların almaşık bir model arayışının ürünü olarak gündeme gelmiştir.
Bu kitap çalışması yerleşik iktisada eleştirel yaklaşan iktisatçıların, bu iktisat anlayışının kapitalist ekonominin merkez ülkelerinde 2008'de başlayan krizin ardından daha yüksek sesle tartışılmaya başlandığı bir dönemde, Darwin'in ortaya koyduğu bilimsel modele yaslanan evrimsel iktisadın yerleşik iktisada bir alternatif oluşturup oluşturmadığını tartışmaya açmak üzere bir araya gelmesinin ürünüdür.Hacettepe Üniversitesi İİBF İktisat Bölümünün çağrısıyla bir araya gelen biyolojiden iktisada, antropolojiden tarihe uzanan alanlarda çalışma yürüten bir dizi bilim insanı, 19-20 Kasım 2009 tarihinde "Darwin ve Evrimsel İktisat Sempozyumunda bir araya gelerek iki gün boyunca oldukça verimli tartışmalar gerçekleştirdi. Eldeki derleme, bu tartışmalar sonucunda olgunlaşan metinlerin bir bölümünü içeriyor.
Derlemenin ilk yazısı Türkiye'nin az sayıdaki evrimsel biyologlarından birisi olan Ergi Deniz Özsoy tarafından kaleme alındı. Özsoy, "Evrim, Darvvin ve Doğal Seçilim" başlıklı yazısında Darvvinci evrimsel biyolojinin temel mekanizmalarından birisi olan "doğal seçilim"in işleyişini ortaya koyuyor. Buradan hareketle bu mekanizmanın analoji yoluyla beşeri-sosyal bilimler alanında kullanılmasının imkanlarına ve sınırlarına işaret ediyor. Bu yazıyı izleyen "Darwin ve İktisat Düşüncesi Üzerine Çok Kısa Bir Not "ta A. Dinç Alada Darwin'in düşüncesinin iktisatla ilişkisine ışık tutmak ve bu ilişkinin mahiyetini belirlemek üzere Darwin'in sosyal bilim felsefesi ile ilişkisini irdeliyor.
Bu yazıyı Bahar Araz'ın "Evrimsel İktisadın Gelişimi" başlıklı yazısı izliyor. Araz, evrimsel iktisadın geçmişten günümüze nasıl bir gelişim izlediğini ayrıntılı bir şekilde inceliyor. Bu çerçevede farklı evrimsel iktisat okullarının ontolojisine ve epistemolojisine odaklanan karşılaştırmalı bir çözümleme yapıyor. Bu yazıyı izleyen "Faiz Oranı, İktisadi Gelişme ve Evrimsel İktisat" başlıklı yazı ise İbrahim Tanyeri'ye ait. Tanyeri, yazısında, faiz oranının iktisadi gelişme ile evrimsel iktisadın en önemli bağımsız değişkenlerinden biri olduğunu savunuyor. Tanyeri'ye göre temel dinamiği kar olan kapitalist sistem, ayakta kalabilmek için yeniliklere başvurmak zorundadır. Bu çerçevede yenilikleri gerçekleştirmek için gerekli olan finansal sermayenin bedeli olan faiz oranı, yeniliklerin hangi hızla gerçekleştirileceğini belirleyen önemli bir değişken olarak sermaye birikimini, iktisadi gelişme hızını ve kâr oranını etkiler.
Metin Sarfati, "Adam Smith'in Ekonomi Politiği Darwin'i Etkilemiş midir?" başlıklı yazısında klasik politik ekonominin Thomas Hobbes, Thomas Robert Malthus'un kötümser vizyonuna dayalı okumasının Darwin düşüncesinin iktisadi düşüncede ya da daha genel olarak sosyal bilimlerde yanlış kullanımına yol açtığını savunuyor. Bu çerçevede klasik politik ekonomi ve Darwin ilişkisine dair Adam Smith'e dayalı farklı bir okuma öneriyor.
Bu yazıyı izleyen ""Sağdan git hep sağdan, kaldırımın sağından!" Evrimsel Oyun Teorisi ve Koordinasyon Konvansiyonları" başlıklı ilginç yazısında N. Emrah Aydınonat, evrimsel oyun teorisi modellerinin konvansiyonlar ve sosyal kurumlar hakkında düşünmek ve onların ortaya çıkışları ile ilgili senaryoları değerlendirmek için değerli bir çerçeve sunduğunu savunuyor.
Hüseyin Özel, "Evrim, İktisat ve Sosyal Teori: Aykırı Yol Arkadaşları?" başlığını taşıyan yazısında evrim düşüncesinin sosyal teori ve iktisatta kullanımını, üç farklı düzeyde ele alıyor. Ona göre sosyal teori ve iktisat, evrim düşüncesine başvururken eğretileme, varlık felsefesi ve nedensel mekanizma düzeyleri arasındaki farkları dikkate almak zorunda. Özel, bu düzeylerin birbirine karışmaması için başlangıçta evrim kavrayışının açıkça ortaya konulması zorunlu olduğunu vurguluyor.
Altuğ Yalçıntaş, "İktisat Doğa Bilimlerinin Mekke'si mi Oluyor? Toplumsal ve Doğa Bilimleri İlişkisi Üzerine Bir Atıf Analizi" başlığını taşıyan incelemesinde bibliometri adı verilen yeni bir araştırma yöntemini kullanarak son dönemde iktisat ve doğa bilimlerinin karşılıklı etkileşiminin mahiyetine odaklanıyor. Yalçıntaş, bulgularından hareketle son birkaç on yıldır, baştaiktisat olmak üzere sosyal bilimler ve doğa bilimleri arasındaki ilişkinin yönünün büyük ölçüde tersine döndüğünü ve artık sosyal bilimlerin de genel bilim literatürüne yöntem ve bulgularıyla katkılar yaptığını savunuyor.
"Veblen'in İktisadi Analizinde Sosyo-Ekonomik Evrim ve Darwinizm" başlıklı yazısında Gülenay Baş Dinar, değişim ve evrim halindeki iktisadi sistemi inceleyebilmek için neoklasik iktisadın ortaya koyduğu statik kavramsal çerçevenin dışına çıkılması gerektiğini, Thorstein Veblen'in neoklasik iktisadın bu statik doğasını reddetmesi ve iktisadı, iktisadi değişimi ve evrimi dikkate alacak bir şekilde kavraması nedeniyle neoklasik iktisada alternatif olarak görülebilecek bir yaklaşım ortaya koyduğunu savunuyor.
Derya Güler Aydın, "Schumpeter'in Evrimsel Yaklaşımı: Kendinden Düzenlenme ve İktisadi Gelişme" adını taşıyan yazısında Joseph Schumpeter'in evrimsel düşüncesine odaklanıyor. Ve Schumpeter'in evrimsel analizinin bir yandan çoklu ve karşılıklı nedenselliğin, diğer yandan da radikal yeniliklerin neden olduğu değişimin sonucu olan belirsizliğe vurgu yaptığını savunuyor. Aydın, Schumpeter'in iktisadi evriminin, sonucu önceden kestirilebilir bir süreçten çok, sonuçları öngörülemeyen dönüşümsel bir süreç olduğunun altını çiziyor.
İzleyen yazı Ercan Eren, Rüya Eser ve Hale Kırer tarafından kaleme alındı. "Kompleksite İktisadı ve Ekonofizik" konulu yazıda yazarlar geleneksel iktisat teorisi içerisinde karmaşık yapıların basite indirgenerek çözümlenmeye çalışılmasının yetersizliği karşısında artan sayıda bilim insanının kompleks ve düzensiz ekonomik olgularda kompleks sistem analizlerinin teorik ve analitik araçlarını kullanmaya başladığını vurguluyorlar. Bu çerçevede yazıda son dönemde gelişen ve özellikle "yeni" matematik, fizik ve biyolojiden faydalanan kompleksite iktisadının ve "yeni" fiziği iktisat alanında kullanan fizikçilerin öncülük ettiği ekonofiziğin temel özelliklerini ortaya koyuyorlar.
Elinizdeki derlemenin son yazısı ise Muammer Kaymak'ın "Klasik Politik Ekonomi, Tarih-sellik ve Mekanistik Yaklaşım" başlıklı yazısı. Kaymak, yazısında klasik politik ekonomi içindeki tartışmalardan hareketle yerleşik neoklasik iktisadın eleştirisinin epistemolojik düzeyde değil ontolojik düzeyde yapılması gerektiğini, bu çerçevede yerleşik iktisada yönelik evrimsel iktisat temelli eleştirinin, sağladığı perspektif zenginliğine karşın sınırlı bir etki doğurduğunu vurguluyor.
2009-01-01T00:00:00Z